23 Ocak 2018
Portekiz’de bir zamanlar söylendiğine göre bir kedi, çoğunlukla da tüylü bir tanesi, siğil ve et beni ile bebeklerin başına iş açabilirdi, İngiltere’deyse bebeklerin kedi şeklinde bir doğum iziyle ya da kedi yüzlü doğacağı düşünülüyordu. Orta Çağ’da insanlar kedilerin Şeytan’ın özel ulağı olduğuna ve ruhları cehenneme taşıdığına inanıyorlardı. Japonlara göreyse kediler şanslı hayvanlar; maneki-neko (şans kedisi) sahibine iyi şans, genellikle de nakit para, getirdiğine inanılan, sembolik bir tılsım. Bir Budist inancına göreyse kara tüylü kediler altın, açık renk tüylü kedilerse gümüş getirmekte. Hikâyeler böyle sürüp gidiyor!
Pera Film’in 12 Ocak-4 Şubat 2018 tarihleri arasında gerçekleşen Miyav! Dilini Kedi Mi Yuttu? programı kapsamında kedilerin kültürel tarihimizdeki yerine ışık tutacak bir yazı hazırladık! Keyifli okumalar!
Kediler sadece gündelik neşemizin değil bilimsel ve tarihsel meraklarımızın da öznesidirler. Yapılan genetik araştırmalar gösteriyor ki Latincede Felis catus olarak isimlendirilen evcil kediler uzaktan akrabaları olan Afrika vahşi kedilerden ayrı bir tür olarak Yakındoğu’da yaklaşık 10.000 yıl önce ortaya çıktı.
İlk evcil kedilerin izlerine her ne kadar Yakın Doğu’da rastlanıldığı düşünülse de, Antik Mısır betimlemeleri kedi figürleri açısından öne çıkan bir zenginliğe sahiptir. Bu zenginlik Yeni Krallık döneminde (M.Ö. 1570 – 1070 civarında) muazzam bir sürekliliğe ulaşır. Antik Mısır’daki kedi tasvirlerinin en önemlileri ise bugünkü İskenderiye şehrinde keşfedilen bir tapınakta karşımıza çıkar. Kedi formlu heykel ve figürlerle dolu söz konusu tapınağın tanrıça Bastet’e adandığı ve M.Ö. 246-221 yılları arasında Kral Ptolemy III tarafından inşa edildiği düşünülür.
Figür 1: Kedi heykeli, kireçtaşı, Mısır, Mısır Eski Eserler Yüksek Konsül’ünün İzniyle
Kedilerin koruyucusu olarak da bilinen tanrıça Bastet, ev hayatının, bereketin ve sırların bekçisidir. Mısır mitolojisinde, güneş tanrısı Ra'nın kızı olarak da karşımıza çıkan Bastet kedi formuna sahiptir.
Figür 2: Kedi Başlı Tanrıça Bastet, Bronz, Mısır, British Museum İzniyle
Antik Mısır kültüründe kedilerin sosyal yapı dahilindeki önemi, müzelerde sergilenen birçok kedi mumyasına bakılarak da anlaşılabilir. Tanrı ve tanrıçalarla da özdeşleştirilen kediler, toplumun diğer önemli figürleri gibi mumyalanırdı. Gerçekleri biraz da abartarak aktaran Yunan tarihçi Heredot ise ne zaman bir ev kedisi ölse Antik Mısır ev ahalisinin yas tuttuğunu ve kaşlarını kazıttığını aktarmıştır.
Antik Mısır kültüründe kedilerin insanlarla olan dostlukları ölümden sonra da devam eder. Latince ismi Felis Silvestris Libyca olan bir Afrika vahşi kedisi Hierakonpolis’teki yaklaşık 5.700 yıllık bir Mısır mezarındaki insan kemiklerinin yanında cenin pozisyonunda bulunmuştur.
Figür 4: Kedi İskeleti, Hierakonpolis, Mısır
Antik Roma kültüründe ise evcil kediler bağımsız, otonom ve avcı figürlerdi. M.Ö. 2. yüzyılda Pompeii’de inşa edildiği bilinen Faun Evi mozaikleri, dönemin kedilerinin gündelik yaşamına dair fikir verir niteliktedir. Kedi temsilleri Antik Romalıların estetik dünyasında kendilerine az da olsa yer edindiyse de, gündelik hayattaki rolleri bugünkü tanımından uzak ve çoğunlukla avcılık/yakalayıcılık özellikleriyle ilişkiliydi.
Figür 5: Kedi Mozaiği, House Of The Faun, Pompeii
Yine de dikkatle baktığımızda, kedilerin bugünkü popülerliğine ulaştıran izlerin bir kısmı Antik Roma dünyasında görülebilir. Örneğin, Roma lejyonları cesaret ve kurnazlık sembolü olarak gördükleri kedi sembollerini armalarında taşıdılar. Ordines Augisti lejyonu 17. Yüzyıl yazarı Palliot’a göre armasında kedi sembolünü taşıyan Romalı birliklerden birisiydi. Bilhassa kalkanlarında yeşil bir kedi betimlenmişti. Başka bir Roma birliği olan Felices Seniores ise, yine Palliot’a göre, armalarındaki sembollere eşlik etmek üzere kırmızı bir kediyi tercih etmişti.
Figür 6: Mozaik Kedi Figürü, Pompeii, Naples Ulusal Arkeoloji Müzesi İzniyle
Dünyanın diğer bir ucunda, Çin’de ise, Romalı tüccarlar tarafından M.Ö. 200 civarında getirildiği düşünülen kediler, yine tanrısal figürlere eşlik ederken karşımıza çıkarlar. Tıpkı tanrıça Bastet gibi, Çin mitolojisinde de tanrı ve tanrıçalar kedi formunda betimlenir, imparatorlara kediler sunulurdu. 10. yüzyıl ile 13. yüzyıl arasında betimlenen Sung Hanedanı dönemi çalışmaları ise kedileri oldukça değerli canlılar olarak konu alır. Bu çalışmaların bir kısmında kedilerin genellikle kırmızı bir kumaş parçası taşıdığını görürüz. Bu da kedilerin bir haneye ait olduğunu işaret etmektedir.
Figür 7: Şakayık Ağacı Altında Bir Kedi, Sung Hanedanı, Tayvan Ulusal Saray Müzesi İzni̇yle
Kedilerin tarih boyunca yürüdükleri yol, taşıdıkları anlam yazmakla tükenecek gibi değildir.
Birçok kültürde, iyinin veya kötünün yol arkadaşı olarak karşımıza çıkan, fakat bağımsızlığından asla ödün vermeyen bu sevimli canlılar şairlerin de her daim gözdesiydi.
Tıpkı Pablo Neruda’nın da söylediği gibi: “Ama kedi kedi olmaktan başka bir şey istemez, her kedi katıksız kedidir, bıyıklarından kuyruğuna kadar, altıncı duyudan kıvranan saçına kadar, gece vaktinden, altın gözlerine kadar.”
“Miyav! Dilini Kedi Mi Yuttu?” film programımız 4 Şubat’a kadar devam ediyor! Program son dönemde beyazperdede yer alan, Fransa’dan Türkiye’ye, Japonya’dan Amerika’ya anlatılan kedi hikâyelerine ışık tutuyor. Seçki bu büyülü ve şaşırtıcı hayvanları sevgiyle anıyor.
Öyleyse tüylü sinema aşkına! #PeraFilm #Miyav!
Figür 8: Şakayık Ağacı Altında Bir Kedi, Sung Hanedanı, Tayvan Ulusal Saray Müzesi İzniyle
Biraz önce, yolcu salonunda vapurun hareketini beklerken aklıma bir oyun geldi. Küçükken evde, buradan epey uzakta ve geçmişte kalmış ülkemde oynadığımız, nasıl oynadığımızı bile hatırlayamadığım bir oyun. Vapura binmek için bekleyen kalabalığın arasında kendimi olduğumdan bin kat daha yalnız hissettiren cinsten.
Salı - Cumartesi 10.00 - 19.00
Cuma 10.00 - 22.00
Pazar 12.00 - 18.00
Müze Pazartesi
günü kapalıdır.
Çarşamba günleri öğrenciler müzeyi
ücretsiz ziyaret edebilir.
Tam: 200 TL
İndirimli: 100 TL
Grup: 150 TL (toplu 10 bilet ve üstü)