İhsan Cemal Karaburçak

7 Nisan - 3 Temmuz 2011

Uzun yıllar sürdürdüğü memuriyet döneminde resimle tanışan, yaşamının büyük bölümünü geçirdiği Ankara'da evinin bir odasından dönüştürdüğü mütevazi atölyesinde çalışmalarını sürdüren Karaburçak, Türk resminin değeri yıllar geçtikçe anlaşılan gizli kalmış ustaları arasında yer alıyor. Retrospektif niteliğindeki bu sergi, özgün üslubu kadar renkleri, özellikle de tuvaline imzası kadar yer etmiş "mor"uyla tanınan İhsan Cemal Karaburçak'ı yeniden tanıma fırsatı verdi.

Resim fırçasını eline ilk kez 1930 yılında, Telgraf İşleri Müdürlüğü'ndeki görevi gereği bulunduğu Paris'teyken kaydolduğu École Universelle'de alan ancak katı öğretim kuralları ve sanat anlayışına uygun düşmemesi sebebiyle buradaki eğitimini yarıda bırakıp kendi kendini yetiştirmeye karar veren Karaburçak, modern sanatı yakından incelemiş, herhangi bir akım ya da üsluba bağlı kalmadan kendine özgü bir resim dili oluşturmuştur. 1930-1970 yılları arasında portre, natürmort, doğa görünümleri, kent manzaraları, gece manzaraları, soyutlamalar ve soyut çalışmalar olmak üzere pek çok konuda eserler üretmiştir.

"Ben bir renk ressamıyım. Güneş de renkleri öldürdüğü için tabiatı havanın karardığı, bulutların biriktiği veya yağmurdan sonra toprağın, ağaçların ve binaların yıkandığı, renklerin meydana çıktığı saatlerde sevmekliğim bu yüzden olabilir. Koyu tonları da daha çok bu tonlar arasında uygun yerlere konulan ışıkların veya alttan gelen aydınlanmanın olgun cazibesi altında kaldığım için seçiyor olmalıyım. Belki de kötümser veya melankolik bir ruh veya mizaç meselesidir; kim bilir? Ama sebep ne olursa olsun beni doyuran bir netice aldığıma ve sanatı da sanat için yaptığıma göre sanatımdan, dolayısıyla da hayatımdan memnunum demektir."
İhsan Cemal Karaburçak, 1968

İhsan Cemal Karaburçak

İhsan Cemal Karaburçak

20. yüzyıl Türk resminin en özgün sanatçılarından biri olan İhsan Cemal Karaburçak, akademik eğitimi reddederek kendini geliştirmiş sayılı otodidakt sanatçılardandır. Uzun yıllar sürdürdüğü...

Video

Janine Antoni Bana Bak!

Janine Antoni Bana Bak!

Janine Antoni, 1990’larda, kimlik inşası meselesine odaklanmaya başladı. Yala ve Sabunla isimli yapıtını, klasik heykel geleneğine uygun olarak, doğrudan kendi bedeninden aldığı kalıptan yola çıkarak yaptı. Bu büstleri sıra dışı kılan ise, sabun ve çikolata gibi tüketim maddelerinden yapılmış olmaları.

Kendine Ait Bir Saha

Kendine Ait Bir Saha

Pera Film Altın Madalya: Sporda Kadın programı kapsamında 5Harfliler ile bir yazı dizisi sunuyor. Kendilerini; “kadın gündeminin peşinde, bağımsız bir internet sitesi” diye tanımlayan 5Harfliler bizim için hazırladıkları ilk yazılarında Yeni Nesil Kraliçeler: Bir Zanzibar Futbol Öyküsü belgeselini ele alıyor. Serinin bu ilk yazısı Denzi Deng’in kaleminden!

Osmanlı’da Kahve İkramı

Osmanlı’da Kahve İkramı

Osmanlı saray ve konak haremlerinde kahve ikramı törenle yapılırdı. Önce gümüş tatlı takımı ile tatlı (reçel) sunulur, ardından kahve ikramı başlardı. Kahve güğümü, tombak, gümüş veya pirinçten yapılmış, ortasında kor ateş bulunan ve kenarlarına takılı üç zincirden tutularak taşınan sitile oturtulurdu. Sitil örtüsü ise, yuvarlak, atlas veya kadifeden, sırma, sim, pul, hatta inci ve elmas işlemeli olurdu.