Geleceğin Resmi Nasıl Bir Şey Olabilir?

21 Nisan 2016



Güllü Otoportre, 1923,
Tuval üzerine yağlıboya, 75 x 60 cm.
Özel Koleksiyon

Giorgio de Chirico sergi kataloğunda yer alan ve sanatçının 1912 yılında Fransızca olarak kaleme aldığı “Geleceğin Resmi Nasıl Bir Şey Olabilir?” (Que pourrait etre la peinture de l’avenir) başlıklı makalesini paylaşıyoruz. 

Geleceğin resminin amacı ne olacaktır? Şiirin, müziğin ve felsefenin amacı neyse o. Daha önce bilinmeyen duyumlar yaşatmak. Sanatı hâlâ içerebileceği alışılmış, kurallara bağlanmış her şeyden, bir konuya eğilimden, estetik bir bireşimden arındırmak; işaret noktası olarak, bir simgeyi, bir duyumu ya da düşünceyi ifade etme olanağı olarak insanı bütünüyle ortadan kaldırmak: yontuya her zaman engel olan şeyden, insanbiçimcilikten kesin olarak kurtulmak. Her şeyi, insanı bile şey olarak görmek. Bu Nietzsche’ci yöntemdir. Resme uyarlandığında olağanüstü sonuçlar yaratabilir. Ben de resimlerimle bunu kanıtlamaya çalışıyorum. 

Nietzsche, Stendhal okumaktan ya da Carmen’in müziğini dinlemekten aldığı zevkten söz ederken, insan psikologsa bununla ne demek istediğini anlıyor: Duyumu veren şey artık bir kitap değil, artık bir müzik parçası değil, bir şey’dir; o duyum tartılır, yargılanır, daha bildik başka duyumlarla karşılaştırılır ve daha yeni bulunduğu için seçilir. 
Gerçekten ölümsüz olan bir sanat yapıtı ancak esinlenmeden doğabilir. Bunu belki de en iyi tanımlayan ve belki, neden olmasın, böylesi bir anı açıklayan kişi Schopenhauer’dir, Parerga und Paralipomena’da şöyle der: “Özgün, olağandışı, hatta belki ölümsüz düşüncelerin doğması için, en sıradan nesne ve olayların gözümüze bütünüyle yeni ve bilinmedik bir biçimde görüneceği denli kesin olarak dünyadan ve şeylerden kısa bir süre uzaklaşmak yeter, bu onların gerçek özlerini açığa çıkarır”. Şimdi, özgün, olağanüstü, ölümsüz düşüncelerin doğuşu yerine, sanatçının düşüncesinde resim ya da yontu, bir sanat yapıtının doğuşunu canlandırın kafanızda, işte o zaman resimdeki esinlenme ilkesine ulaşırsınız. 

Tüm bu sorunlarla ilgili olarak, şimdi bu yıl Sonbahar Salonu’nda sergilediğim, Sonbaharda Bir Akşamüstünün Bilmecesi  adlı resimde nasıl esinlendiğimi anlatacağım. Sonbaharda, aydınlık bir akşamüstü, Floransa’daki Piazza Santa Croce’de bir bankta oturuyordum. Elbette ilk kez görmüyordum o meydanı. Uzun ve ağrılı bir bağırsak hastalığından yeni kurtulmuştum, üstümde neredeyse hastalıklı bir duyarlılık hali vardı. Yapıların ve çeşmelerin mermerlerine dek doğa bütünüyle gözüme nekahet döneminde görünüyordu. Meydanın ortasında uzun bir örtüye sarınmış, yapıtını bedenine yapıştırmış, defne dalından bir taçla bezeli, düşünceli başını yere doğru eğmiş Dante’yi betimleyen bir yontu vardı. Yontu beyaz mermerden yapılmış; ama zamanla gözü okşayan külrengi bir ton kazanmış. Yontuyu da, tapınağın alnacını da sonbaharın ılık ve aşksız güneşi aydınlatıyordu. İşte o anda her şeyi ilk kez görüyormuşum gibi tuhaf bir izlenime kapıldım. Derken resmimin kompozisyonu aklıma geliverdi; ne zaman o resme baksam, yeniden o anı görüyorum: Öte yandan, an benim için bir bilmece, çünkü açıklanabilecek bir şey değil. Onun doğurduğu yapıta da bilmece demeyi seviyorum.

Müzik duyumun uç noktasını ifade edemez. Müzikte söz konusu olan şeyin ne olduğu asla bilinmez. Her insan herhangi bir müziği dinledikten sonra “bu ne anlama geliyor?” diyebilir. Derin bir resim içinse durum tam tersidir, bu olanaksızdır: Kişi onun derinliğine bütünüyle daldığında susmalıdır. İşte o zaman ışık ve gölgeler, çizgiler, açılar, oylumun tüm gizemleri konuşmaya başlar.
Bir sanat yapıtında (resim ya da yontu) esinlenme birdenbire, en az beklendiği anda da doğabilir, bir şey gördüğümüzde de gerçekleşebilir. İlk durumda, duyum benim modern insanlar arasında yalnızca bir kişide, Nietzsche’de gözlemlediğim seyrek rastlanan ve tuhaf duyumlardandır. Eskiler arasındaysa, belki (belki diyorum, çünkü kimi zaman kuşkuya kapılıyorum) Pallas Athena’nın plastik biçimini tasarlarken Phidias ve Milano’da, Brera Resim Galerisi’nde bulunan Meryem’in Evlenmesi adlı resminde gökyüzüyle tapınağı resmederken Raffaello bu duyumu yaşamıştır. Nietzsche Zerdüşt’ünü nereden bulduğunu anlatırken, “Zerdüşt beni yakalayıverdi” dediğinde, birdenbire ortaya çıkan esinlenmenin bilmecesi bu “yakalayıverdi” sözünde yatar.

Esinlenme şeyleri belli bir düzen içinde görmemizden kaynaklandığındaysa, bunun sonucu olan yapıt onu doğuran düzene sıkı sıkıya bağlı olur; ona benzer, ama tuhaf bir biçimde: hani iki kardeş arasındaki benzerlik gibi, daha doğrusu düşte gördüğümüz bir insanla o insanın gerçek yaşamdaki figürü arasındaki benzerlik gibi; hem aynı kişidir, hem değildir: Yüz çizgileri biraz değişmiş gibidir. Bence, bir insanın düşteki görüntüsünün belli bakış açılarından onun doğaötesi gerçekliğinin bir kanıtı olması gibi, bir sanat yapıtında esinlenme de aynı bakış açılarından kimi zaman karşılaştığımız birtakım rastlantılardaki, herhangi bir şey’in gözümüze görünüş ve kafamızda bir sanat yapıtı imgelemi uyandırış biçimindeki, düzenindeki doğaötesi gerçekliğin kanıtıdır; bu imgelem ruhumuzda kimi zaman şaşkınlık, çoğunlukla derin düşünceler, her zaman da yaratma sevincini doğurur.

Not: G. de Chirico, 1912, Manoscritti Paulhan, Paris; bir kısmının İngilizce çevirisi için bkz. J. Thrall Soby, Giorgio de Chirico (The Museum of Modern Art, New York, 1955); G. de Chirico, Il meccanismo del pensiero’da yayımlanmıştır (yay. haz. M. Fagiolo dell’Arco, Einaudi, Torino 1985); şimdiyse Scritti/1 (1911-1945). Romanzi e scritti critici e teorici’de yayımlanmıştır (yay. haz. A. Cortellessa, yay. yön. A. Bonito Oliva, Bompiani, Milano, 2008, 649-652). Sanatçının en erken tarihli eserlerinden, son yapıtlarına kadar çeşitli dönemlerinden örneklerin yer aldığı Giorgio de Chirico: Dünyanın Gizemi sergisi 24 Şubat - 08 Mayıs 2016 tarihleri arasında Pera Müzesi’nde gerçekleşti.

Giorgio de Chirico

Giorgio de Chirico

De Chirico, Mart 1910’da, annesi ve erkek kardeşiyle birlikte Floransa’ya taşındı. De Chirico, ilk metafizik resmini yaptı: Santa Croce Meydanı’ndan esinlediği Bir Güz Öğleden Sonrasının Muamması’nı. 

Sonsuz bir ihtimal olarak Mavi

Sonsuz bir ihtimal olarak Mavi

Yves Klein’ın mavi pigmentlerini akla getiren bir rengin perdeyi boylu boyunca kapladığını düşünün. Neredeyse 80 dakika boyunca mavinin tonlarında en ufak bir oynama olmasa bile, zihnimiz durduğu yerde durmuyor. Sabit bir maviliğe ne kadar uzun süre bakabiliriz? Mavi tonlar titreyerek, kendi gölgelerini yaratarak bize oyunlar oynamaz mı? Maviden gözlerimiz kamaşmaz mı?

Sıçan Kabilesi  <br> Sim Chi Yin

Sıçan Kabilesi
Sim Chi Yin

Pera Müzesi, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) işbirliğiyle, 16 Eylül – 12 Kasım 2017 tarihleri arasında 15. İstanbul Bienali’ne ev sahipliği yapıyor.