Tek Başına Dans

  • 30 Nisan 2019 / 19.00
  • 11 Mayıs 2019 / 14.00

Yönetmen: Biene Pilavcı
Almanya, 2012, 98', renkli 
Almanca, Türkçe; Türkçe altyazılı 

Bu çarpıcı görsel araştırmanın ilhamı, bir soruda gizli: “Aile içinde yıllar boyu süren nefret ve aşırı şiddetten sonra, dört kardeşim ve ben, ebeveynlerimizin ve onların ebeveynlerinin yapamadığını yapıp, başka insanlarla sağlıklı ilişkiler kurabilecek miyiz?” Biene Pilavcı, filminde birbirine zıt kesinlikler arasında ustalıkla hareket ediyor. Bir yanda bize hayat veren ve yükünü hayat boyu taşımak zorunda olduğumuz aile, diğer tarafta ise kendimiz (veya başkaları) adına karar verme, kadere teslim olmayıp kendi pusulamızı takip etme özgürlüğü. Tek Başına Dans izledikçe daha da planlılıktan uzak, gerçekten karakterlerin başına gelmiş bir hikâye izlenimi veren, ucu açık bir deney niteliği taşıyor. Yönetmenin ifadesiyle, “Bunun iyi mi kötü mü olduğunu söyleyemem ama sanırım olması gereken buydu.”

Hatıranın Peşinde

Maya Deren’in Aynası

Hatıranın Peşinde

Yeniden Sev Beni

Hatıranın Peşinde

Tek Başına Dans

Hatıranın Peşinde

Krisha

Hatıranın Peşinde

Matangi / Maya / M.I.A.

Hatıranın Peşinde

Aidiyet ve Yoldaşlık

Tek Başına Dans

Mark Požlep

Mark Požlep

Balkanlardan Gelen Soğuk Hava sergisi kapsamında sergide yer alan sanatçıların eserlerini paylaşmaya devam ediyoruz. Bu kez 1981, Slovenya doğumlu Mark Požlep’in sergideki “Cennetten de Garip” adlı eserini ele alıyoruz. 

Kurum Kurum Galatasaray | Besim F. Dellaloğlu

Kurum Kurum Galatasaray | Besim F. Dellaloğlu

İstanbul tek bir şehir midir? Paris’in üniversitelerinin numaralandırılması gibi bir gün İstanbul da birkaç parçaya bölünüp numaralandırılır mı? Bunlar çok zor sorular! 

Akışkan Rego

Akışkan Rego

Her ne kadar Rego, geç de olsa, çağının öncü feministlerinden biri olarak kabul edilmişse de, cinsel akışkanlığı ele alışıyla ilgili çok az şey yazılmıştır. Hatta çizim ve resimlerindeki sado-mazoşist akım, partiarka ile sömürülen kadın arasındaki klasik çatışmanın bir okuması olarak anlaşılmıştır. Türkiye ve Almanya’daki ilk müze sergileri, Rego’nun toplumsal cinsiyet ve kimlik hakkında sanıldığının çok ötesinde akışkan bir anlayışa sahip olduğunu gösteriyor.